“İstanbul (Konstantiniyye) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emirdir. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”
Hz. MUHAMMED (S.A.V)
İstanbul’un Fethi, dünya tarihinin en büyük ve en gurur verici olaylarından biridir. Hz. Peygamberin hadisinde müjdesini verdiği bu kutlu şehirde, yirmi bir yaşında gencecik bir padişah olan Fatih Sultan Mehmed, 29 Mayıs 1453’te aşılamaz denen surları aşarak bir tarih yazmıştır.
Batılılar fethin şokunu atlatmak ve şehrin Türkler’in eline geçmesini küçümsemek için İstanbul’un açık unutulan bir kapı yüzünden düştüğünü uydurup kendilerini teselli etmişlerdi.
Peki, Fatih’in tarih yazdığı destan İstanbul’un Fethi nasıl gerçekleşti? Gemiler karadan nasıl yürütüldü? Fâtih’in Fetih sonrası yaptığı ilk şey ne oldu? Sizler için İstanbul’un Fethi hakkında kısa ve öz bilgileri derledik.
TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK ZAFERLERİNDEN BİRİ
İstanbul’un Fethi, Türk tarihinin en büyük olaylarından birisidir.
II. Mehmed, tahta çıkarken karşılaştığı kargaşa ortamından kurtulmanın tek yolunun İstanbul’un fethi olduğunu bildiği için Karaman Seferi’nden döner dönmez Anadolu Hisarı’nın karşısına bir kale yapılmasını emretti. Bizans İmparatoru Konstantin, bu kalenin yapılmasına mani olmak için Türklerle savaşılmasını önerdi ama destek çıkan olmadı.
6 Nisan 1453’te Osmanlı ordusu, Bizans surlarının önündeydi. 6 Nisan gecesinden itibaren surlar top ateşi ile dövülmeye başlandı. Surlarda yıkılan yerler, müdafiler tarafından hemen dolduruluyordu. Osmanlı donanması da bu sırada Haliç’e girmeye çalıştı ancak muvaffak olamadı. 18 Nisan’da ilk büyük saldırı gerçekleştirildiyse de dört saat süren hücumda bir netice alınamadı.
GEMİLERİN KARADAN YÜRÜTÜLMESİ
20 Nisan’da Papa’nın gönderdiği üç Ceneviz gemisi ile yapılan deniz muharebesi kaybedildi ve gemiler Haliç’e girdi. Osmanlı’nın buna cevabı, çok önceden düşünülmüş bir hamleyle oldu.
Gemiler karadan hareket ettirilecekti ve bunun için yuvarlak ağaçlardan kızaklar yapıldı. Gemilerin rahat kayabilmesi için kızaklar zeytin yağı ve sade yağ ile iyice yağlandı ve bu esnada Galata Cenevizlilerin yapılan hazırlıkları duymaması için tedbir alındı. Düşman donanmasına havan topları atmak ve zincire karşı taarruz edilecekmiş gibi aldatıcı hareketler yapıldı. Ormanlık alanda inşa edilen Osmanlı gemileri karadan hareket ettirilerek denize indirildi. Bu başarı üzerine Bizans’ın morali bozulurken Osmanlı ordusunun cesareti arttı.
7 ve 12 Mayıs tarihinde iki büyük saldırı gerçekleştirildi fakat netice alınamadı. Bunun üzerine Osmanlı toplarının çoğu Topkapı-Edirnekapı arasına kaydırıldı ve bu bölgeye yüklenilmeye başlandı.
25 Mayıs’ta son kez teslim ol çağrısı yapıldı. Bizanslılardan şehri teslim etmek isteyenler oldu. Ancak İtalyanlar buna karşı çıktı.
Veziri Âzam Çandarlı Halil Paşa, Turahan Bey ve genç padişahın hocası Akşemseddin, saldırıya devam edilmesi gerektiğini söyledi. Büyük bir saldırıya geçilmesi için karar alındı. Askerlerin moralinin yerine getirilmesi amacıyla şehir alındığı takdirde üç gün yağma izni verileceği duyurusu yapıldı.
ASKERE SON HÜCUM
Kuşatma esnasında Osmanlı ordusu zaman zaman zor durumlara düştü. Çandarlı Halil Paşa, sürekli kuşatmayı bitirip Bizans’ı vergiye bağlama fikrini öne sürüyordu. Ancak genç padişah o zamana kadar hiçbir İslam hükümdarının alamadığı bu şehri almaya kararlıydı ve sonuna kadar ısrar etti.
28 Mayıs 1453’te bütün orduya İstanbul’a yapılacak son saldırı için hazırlanmaları emri verildi.
29 Mayıs sabahı gün ağarmadan genç padişahın emriyle savaş naraları atarak saldıran askerlerin sesleriyle son hücum başladı. Hiç durmadan çalan mehter, askeri coşturuyordu. Bizanslılar bu seslere karşılık vermek için şehirdeki bütün kiliselerin çanlarını çalmaya başladı. Bir tarafta mehter, diğer tarafta çanlar çalıyordu.
İstanbul halkı meleklerin ve azizlerin koruyuculuğuna kendilerini teslim etmişlerdi. Ayasofya’ya doluşan halk eski bir kehanetin gerçekleşmesini bekliyordu. Düşman buraya geldiğinde karşısında melekleri bulacak, onlar da kılıçlarını çekerek kafirleri cehenneme göndereceklerdi.
Osmanlı askerleri şehre dur durak bilmeden saldırıyorlardı. Fatih ilk olarak azebleri ve ordusundaki Hristiyanları surlara saldırttı. İşin en garibi, Avrupalı Hristiyanlardan Bizans’a birkaç yüz kişilik yardım gelmişken, Osmanlı ordusunda Alman’dan Macar’a, Hırvat’tan Sırp’a kadar binlerce Hristiyan vardı. Hatta ganimet almak umuduyla şehre saldıran bu Hristiyanların içerisinde Rum kökenli olanlar bile bulunuyordu.
Osmanlı ordusunun en seçkin birlikleri, surlara saldıran askerlerin arkasında düşmanın yorulmasını, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Saatler süren çatışmaların ardından II. Mehmed, son darbeyi vurmak üzere yeniçerileri savaşa soktu. Binlerce askerini arka arkaya şehit veren Osmanlı ordusu karşısında Bizans’ın dayanma direnci kalmamıştı.
Şehre her taraftan saldırılıyordu. Ancak asıl savaş Topkapı-Edirnekapı arasındaki surlarda oluyordu.
Fatih, şehrin en zayıf kısmı olduğunu anladığı Topkapı- Edirnekapı arasındaki surları günlerce süren top ateşiyle tahrip ettirmişti. Bu yüzden asıl hücum bu bölgeden yapılmaktaydı.
Bir gülle parçası, şehrin en büyük savunucularından olan CENEVİZLİ Giustinian’ı yaraladı. Adamlarının komutanlarını alarak Haliçteki gemilerine gitmeleri, Bizanslıların son direncini de kırdı. Bu sırada Topkapı civarındaki surlara çıkan Türk askerlerini gören Bizanslılar, haykırarak şehrin iç kısımlarına doğru kaçmaya başladı. Topkapı surlarında ardı ardına TÜRK BAYRAKLARI dalgalanmaya başladı. İstanbul bir anda ”Şehir düştü, şehir düştü.” sesleriyle çalkalandı.
Surlarda dalgalanan Bizans kartalı ve Aziz Markos’un aslanını bulunduğu bayrakların yerini Türk sancakları almıştı. Şehrin savunması çökmüştü. Binlerce Türk askeri içeriye girmeye başladı. Bizanslılar evlerine, ailelerinin yanına giderken, bir kısım ahali ile yabancılar Haliç’teki gemilere kaçıyorlardı. Öğlen olduğunda şehir tamamen Türklerin eline geçmişti.
İşte elli dört gün süren ve 18 Nisan, 6, 12 ve 29 Mayıs’ta yapılan dört büyük hücumdan sonra -ki sonuncusu bunları en umumisi idi- Şarkî Roma İmparatorluğu’nun 1125 senelik başşehri olan İstanbul ( Kostantiniyye) 20 Cemaziyelevvel 857 / 29 Mayıs 1453 salı günü fethedildi.
İstanbul üç gün yağmalandı. Durumun tehlikeli bir hal aldığını gören Bizans imparatoru, bir kısım adamlarıyla kaçarken, yolda ganimet arayan Osmanlı askerlerine rastladı. Sayıca az olan Osmanlı askerleri şehit olurken, yaralı durumda bulunan bir tanesi üzerine saldıran imparatoru öldürdü.
İSTANBUL’UN FETHİYLE FATİH UNVANINI KAZANDI
Şehir tam olarak Osmanlılar’ın eline geçince artık Fatih unvanını kazanan II. MEHMED şehre yeniçerileri ve vezirleriyle birlikte girdi.
Kafile şehrin sokaklarından geçerek, AYASOFYA’YA geldi.
Padişah şehrin fevkalâde olduğunu görerek, ”Hakikaten bunlar erkek adamlarmış. Onların muharebe esnasında böylece çarpışmaları ve ölmekten saadet duymaları boşuna değilmiş.” dedi.
Sonra Ayasofya’ya girdi, mukaddes mahalde durdu, patrik ve halk yerlere atılarak ağlaştılar. Sultan Mehmed onlara elleriyle susmalarını işaret etti ve sükûnet teessüs edince patriğe, ”Ayağa kalk. Ben Sultan Mehmed sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bu günden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız.” dedi.
Sonra, ordusunun kumandanlarına dönerek askerin halka hiç bir fenalık yapmamalarını emretmelerini ve herhangi birisi bu emre itaat etmezse ölümle cezalandırılacağını bildirdi.
Burada atından inen genç hükümdar, yerden aldığı bir avuç toprağı kavuğunun üzerine serpti. Bu hareketi ile Allah’a sığındığını belirtiyordu.
Daha sonra kilisenin camiye dönüştürülmesini emretti. Ulemadan birisi ezan okudu. Fatih, namaz kıldıktan sonra bu zaferi için dua edip ayrılmadan önce Ayasofya’nın kubbesine çıkan Padişah’ın şu mısraları söylediği duyulmuştur:
”İmparatorun sarayında örümcekler perdedarlık ediyor, Efrasiyab’ın kulelerinde baykuş nevbet (nöbet) vuruyor.”
”Baykuştan pervamız yok, biz şahinler sürüsüyüz.”